y7i1W. ABDÜLHAK HAMİT TARHAN 2 Ocak 1852’de İstanbul’da doğdu. Hekimbaşı Abdülhak Molla'nın torunu, tanınmış tarihçi ve Tahran Büyükelçisi Hayrullah Bey'in oğlu. Kısa süre Rumelihisar Rüşdiyesi’ne devam etti. Yanyalı Tahsin Hoca ile Edremitli Bahaeddin Efendi'den özel dersler aldı. 1862’de 10 yaşındayken ağabeyi ile birlikte Paris’e babasının yanına gitti. Bir süre Paris'te eğitim gördükten sonra 1864'te İstanbul'a döndü. Yaşının küçüklüğüne rağmen Bab-ı Ali’de tercüme odasına katip olarak girdi. Bir yıl sonra Tahran Büyükelçiliği’ne atanan babasıyla birlikte İran’a gitti. Farsça öğrendi. Babasının 1867’de ölümü üzerine İstanbul’a döndü. Maliye Mühimme Kalemi’ne girdi. Şûra-yı Devlet ve Sadaret kalemleri'nde çalıştı. 1871'de Fatma Hanım'la evlendi. 1928’de İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’da. Şiire 1870'lerde başladı. Ebüzziya Tevfik, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Namık Kemal gibi Tanzimat döneminin yeni edebiyatçıları arasında yer aldı. Yurtdışı görevleri nedeniyle Batı edebiyatçılarını yakından tanıdı, onların etkisinde kaldı. Divan edebiyatı nazım birimlerinin dışına çıkmayı denedi. Dize ve uyak düzeninde değişiklikler yaptı. Divan şiiri konularının dışına çıkmayı denedi. Şiirlerine günlük yaşamı, doğa ve insan ilişkilerini konu aldı. Lirik, epik ve felsefi şiirler yazdı. Manzum tiyatro oyunları da kaleme aldı. Ancak bunlar sahnelenmekten çok okunması amacıyla yazılmış oyunlardı. Yaşadığı dönemde Türk edebiyatının en büyük şairi sayıldı ve "Şair-i Âzam" ya da "Dahi-i Âzam" unvanı BUDAK 1952 yılında Sivas’ın Hafik ilçesinde doğdu. Lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. Kayseri’de devlet memuru olarak çalıştı, emekliye ayrıldı. Artık yaşamını Ankara’da sürdürüyor. 1970’li yıllardan itibaren adını duyuran BULUT1943 yılında İçel’in Anamur ilçesine bağlı Akine köyünde doğdu. Akşehir İlköğretmen Okulu’nu bitirdi. İçel’in ilçelerinde öğretmenlik yaptı. 1985 yılında bir trafik kazasında yaşamını yitirdi. Şiirleri 1960’tan itibaren dergilerde yayımlanmaya başlandı. Asıl kimliğini 1970’li yıllardan sonra yazdığı şiirleriyle kazandı. Genç şiir kuşağımızın önde gelen isimleri AZAR1956'da Rize’de doğdu. Türk Eğitim Derneği Kayseri Koleji’ni ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nü bitirdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde bir süre Sosyal Bilimler okudu. İstanbul 24 Saat 1991, Batık Aşklar Müzesi Altın Koza En İyi Kurgu Ödülü, 1995 adlı sinema filmleriyle, kimi TV dizilerinin yönetmenliğini üstlendi. Şiirleri, 1976 yılından başlayarak çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinde yayınlandı. Şiirin yanısıra, bir bölümü Adam Öykü dergisinde Uçurumlar üst-başlığıyla yayımlanmış kısa öyküleri ve senaryo çalışmaları da var. Kökleri Orhan Veli'ye kadar uzanan duru, yalın bir söyleyişle yalın şiirler ÖZER1957'de Tekirdağ’ın Gazioğlu köyünde doğdu. Liseyi Batman’da bitirdi. 1979’dan beri İstanbul’da yayıncılık yapıyor. Tekirdağ yöresinin halk söylenceleri, türkü ve tekerlemelerine modern şiir yöntemleriyle yaklaştı. Neruda, Paz ve Pesao’nun şiirlerini dilimize TİMUÇİN1939'da Manisa’nın Akhisar ilçesinde dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenim görürken 1967'de Kanada’ya gitti. Montreal üniversitesinin felsefe bölümünden mezun oldu. Yurda dönüşünde Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Fransızca okutmanlığına başladı. Aynı üniversite de doktorasını verdi. 1992’de profesörlüğe yükseldi. İstanbul’da Kavram Yayınları'nın ve üç aylık Felsefe Dergisinin ilk sayı Ekim-Aralık 1977 sahip ve yönetmenliğini yaptı. Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı'nda öğretim üyesi. Yazı alanında adını 1956'da Vatan gazetesinde yayınlanan "Heykel" adlı öyküsüyle duyurdu. Şiirleri ve yazıları Yelken, Ataç, Papirüs, Yeni Edebiyat, Varlık, Soyut, Yeni Ufuklar, Milliyet Sanat, Yazko Edebiyat gibi dergilerde yayınlandı. Toplumcu dünya görüşüne bağlı, öz ve biçim bakımından bütünleşmiş bir şiir anlayışı geliştirmeye ARİF1927'de Diyarbakır’da doğdu, 2 Haziran 1991'de Ankara’da yaşamını yitirdi. Ortaöğrenimini Diyarbakır Lisesi’nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencisiyken 1950’de Türk Ceza Yasası’nın 141. maddesine aykırı davranmak suçlamasıyla tutuklandı. 1952’de gizli örgüt kurma iddiasıyla yine tutuklandı. 2 yıl hepsi hüküm giydi. Cezaevi günleri sona erince Ankara'ya yerleşti. Bir süre plan kopya teknisyeni olarak çalıştı. Ankara’daki gazeteler ve dergilerde teknik işlerle uğraşarak yaşamını kazandı. Gazetecilikten emekliye ayrıldı. İlk şiiri "Millet" dergisinde yayınlandı. Asıl sanatını ve kişiliğini 1948-1954 arasında Yeryüzü, Beraber, Seçilmiş Hikayeler, Yeni Ufuklar, Kaynak dergilerinde yayınlanan şiirleriyle ortaya koydu. Ardından uzun bir suskunluk dönemine girdi. 1968'de tek kitabı olan "Hasretinden Prangalar Eskittim" yayınlanınca, çok büyük bir yankı uyandırdı. Kitap yayınlanmasından sonraki 12 yılda 18 baskı ADA1947'de Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. Ceyhan Lisesi’nde okurken öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Çeşitli işlerde çalıştı. Kayseri’de devlet memurluğu yaptı. Yazın yaşamına 1970’te başladı. Şiir ve yazıları Hakimiyet Sanat, Saçak, Dönemeç, Somut gibi dergilerde yayınlandı. İlk şiirlerinde İkinci Yeni akımından etkilendi. Daha sonra Ahmet Arif ve Nihat Behram'ın doğa betimcilikleri ve ses tonlarından esintiler taşıyan şiirler yazdı. Yöresel öğelerle bezeli, lirik, yumuşak şiirleriyle günümüz toplumcu gerçekçi şairlerinin başarılı bir ERHAN1958'de Ankara’da doğdu. Çocukluğu ve gençliğinin ilk yılları Akdeniz’in çeşitli kentlerinde geçti. İlk ve orta öğrenimini de bu kentlerdeki okullarda tamamladı. Ankara’ya gelip bir akşam lisesinde eğitim yaptı. Kitapçılık, yayıncılık gibi çeşitli işlerde çalıştı. Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Militan Dergisi'nde topluca yayınlanan şiirleri ile dikat çekti. Şiirimizin lirzm zenlikliklerini, özellikle 1960 sonrası yeni toplum şiirini çeşitli öğeleriyle kaynaştırarak kendisine özgü bir sese ulaştı. Şiirleri sanatsal değerinin yanısıra ülkede genç insanın yaşadığı dramın bir güncesi olarak da önem taşır. Söylemindeki karamsarlığının gerisinde direnin bir yaşama sevinci GÜNTAN1955’te İzmir’de doğdu. Güzelyalı Müdafaa-i Hukuk İlkokulu, İzmir Bornova Maarif Koleji ve ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirdi. Mimarlık ve reklamcılık yaptı. İlk şiiri Birikim dergisinde yayımlandı. Aynı yıllarda Yeni İnsan dergisinde müzik yazıları yazdı. Daha sonraları Defter dergisinde şiir ve yazıları HAMDİ TANPINAR23 Haziran 1901’de İstanbul’da doğdu. 24 Ocak 1962’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. Kadı Hüseyin Fikri Efendi'nin oğlu. Baytar Mektebi'ni bırakarak girdiği Darülfünun-ı Osmani'nin Bugünkü İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden 1923’te mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara'daki liselerde öğretmenlik yaptı. Gazi Terbiye Enstitüsü'nde Gazi Eğitim Enstitüsü edebiyat dersleri verdi. 1933'ten sonra İstanbul'da Kadıköy Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat tarihi ve estetik dersleri verdi. 1939'da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde yeni kurulan Türk Edebiyatı Kürsüsü profesörlüğüne getirildi. 1942 ara seçimlerinde CHP'den Maraş Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi, üniversitedeki görevinden ayrıldı. 1946 seçimlerinde tekrar aday gösterilmeyince bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisinde tekrar derse girmeye başladı. 1949'da da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne döndü. Adını ilk kez "Altın Kitap" dergisinde yayınlanan "Musul Akşamları" şiiriyle duyurdu. Dergah, Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Ülkü, Varlık, Oluş, Kültür Haftası ve Aile dergilerinde şiirleri yayınlandı. Hece vezniyle yazdığı bu ilk şiirler, imge zenginliklikleri ve müzikal nitelikleriyle dikkat çeker. Edebiyat Fakültesi'nde öğrencisi olduğu Yahya Kemal Beyatlı'dan çok etkilendi. Ama ilk eserlerinde Yahya Kemal'den çok Ahmet Haşim izleri HAŞİM1884’te Bağdat’ta doğdu, 1933’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey’in oğlu. Çocukluğu Bağdat’ta geçti. 12 yaşında annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte İstanbul’a geldi. Mektebe-i Sultani'de Galatasaray Lisesi yatılı okudu. Tevfik Fikret ve Ahmed Hikmet Müftüoğlu'nun öğrencisiydi. 1907'de mezun oldu. Bir süre Reji İdaresi'nde çalıştı. Bir yandan da Hukuk Mektebi'ne devam etmeye başladı. İzmir Sultanisi Fransızca öğretmenliğine atandı. Hukuk eğitimini bırakıp İzmir'e gitti. 1912-1914 arasında Maliye Nezareti'nde çevirmenlik yaptı. 1. Dünya Savaşı yıllarını Çanakkale ve İzmir'de yedeksubay olarak geçirdi. Mütareke'den sonra İstanbul'a döndü. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde estetik ve mitoloji öğretmenliği yaptı. Harp Akademisi ve Mülkiye Mektebi'nde Fransızca dersleri verdi. Düyun-u Umumiye İdaresi'nde, Osmanlı Bankası'nda çalıştı. Akşam ve İkdam gazetelerinde köşe yazıları yazdı. 1928'de böbrek rahaksızlığının tedavisi için yurtdışına gitti ama iyileşemeden döndü. Şiire lise öğrenciliği yıllarında başladı. İlk şiirlerinde Abdülhak Hamid, Cenap Şahabettin, özellikle de Tevfik Fikret etkileri KUTSİ TECER1901'de Kudüs’te doğdu, 1967’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. 1929'da İstanbul Darülfünun'u üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Bir süre Sivas ve Ankara'da edebiyat öğretmenliği yaptı. Sivas Milli Eğitim Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğrenim Müdürlüğü, Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. 1939'da Seyhan Adana, 1943'te Urfa milletvekili seçildi. 1947'de Ankara Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü'ne atandı. 1949'da Paris'e kültür ateşeliği ve öğrenci müfettişliği göreviyle gönderildi. 1950’de UNESCO Merkez Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Yurda döndükten sonra Galatasaray Lisesi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi ve Belediye Konservatuvarı'nda dersler verdi. Bu görevi ölümüne kadar sürdürdü. Hece ölçüsüyle yazdığı ilk şiirleri 1921-1925 arasında "Dergah" ve "Milli Mecmua" gibi dergilerde yayınlandı. Varlık, Oluş, Yücel, Türk Düşüncesi, Türk Dili ve bir ara kendisinin yönettiği "Ülkü" dergisindeki şiirleriyle tanındı. Hece ölçüsünde yeni olanaklar aradığı şiirinde zaman zaman lirik bir dille kişisel duygularını MUHİP DIRANAS1908'de İstanbul’da doğdu Bazı kaynaklara göre 1904 Sinop. 21 Haziran 1980'de Ankara’da yaşamını yitirdi, Sinop’ta gömüldü. İlkokulu Sinop'ta okudu. Ankara'ya gelerek, öğretmenleri arasında Faruk Nafiz Çamlıbel ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da bulunduğu Ankara Erkek Lisesi’nden 1930'da mezun oldu. 1930-1935 arasında Ankara'da Hakimiyet-i Milliye gazetesinde çalıştı. Anadolu Ajansı, Türkiye İş Bankası yönetim kurulu üyeliği, Devlet Tiyatrosu Edebi Kurul Başkanlığı gibi üst düzey bürokratik görevler yaptı. İlk şiiri "Bir Kadına" 1926'da "Muhip Atalay" imzasıyla Milli Mecmua'da yayınlandı. Servet-i Fünun, Varlık, Çığır, Ataç, Yücel, Oluş, Ülkü, Şadırvan, Yeni Lisan, Hisar dergilerinde yayınlanan şiirleriyle Cumhuriyet döneminin etkin şairleri arasına girdi. Hecenin Beş Şairi ile Garip Akımı arasında yer alır. İlk şiirlerindeki Baudelaire etkisinden sıyrılarak dil ve üsluba ağırlık verdi. Şiiri plastik bir söz bütünü haline getirene kadar yoğuran bir şair oldu. "Olvido", "Kar", "Fahriye Abla" bu oluşumun önemli ve yıllardır unutulmayan örnekleri. Dıranas, Orhan Veli ve arkadaşlarının çıkışından sonra unutulmaya başlanan hece şairleri arasında geçerliliğini yitirmeyen, bir süre sonra da yeniden yüceltilen tek NADİR CANER1925’te İçel’in Tarsus ilçesinde doğdu. Lise öğretiminden sonra İstanbul, Tarsus ve Silifke’de basımevi işletti. Gazete ve dergiler çıkardı. Birkaç yıl Özgörü adlı bir edebiyat dergisi yayımladı. Daha sonra Ankara ve İstanbul’da gazetecilik yaptı. Yazı işlerinde çalıştı. Gazete yönetiminde görev aldı. 1972’de Türk Dil Kurumu’nun "Basın Dil Ödülü"nü kazandı. "Basın Onur Kartı" sahibi Caner, 19 Şubat 1977’de İstanbul’da yaşamını NECDET1933 yılında Bursa İnegöl’de doğdu. Çapa Yüksek Öğretmen Okulu ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi. Anadolu’nun çeşitli kentlerinde öğretmenlik yaptı. Ardından akademik alana yöneldi. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nde profesörlüğe yükseldi. Öğretmen ve öğretim üyesi olarak binlerce öğrenci yetiştirdi. Ege Üniversitesi’nde Beşeri ve İktidası Coğrafya Profesörü iken emekliye ayrıldı. Bilimsel çalışmalarının yanısıra şiirle de ilgilendi, çeviriler yaptı. Başlangıçta alışılagelmiş biçimler ve söyleyişlerle romantizmin ağır bastığı şiirler yazdı. Attilâ İlhan-Cemal Süreyya etkisiyle modern şiire yöneldi. Son dönemde özellikle gazel türünde özgün, başarılı şiirler OKTAY21 Ocak 1933’te Ankara’da doğdu. Öğrenimini lisede yarım bırakarak çalışmaya başladı. Ankara'da İstatistik Genel Müdürlüğü'nde bugünkü DİE görev yaptı. 1961'de Yeni İstanbul gazetesinin Ankara bürosunda "parlamento muhabiri" olarak profesyonel gazeteciliğe başladı. Ankara Ekspres, İktisat ve Piyasa, Vatan gibi gazetelerde muhabir olarak çalıştı. 1975’te İstanbul Radyosu'na geçti. Siyasal iktidar değişince TRT’den istifa ederek önce Akajans, ardından da Dünya gazetesi haber müdürlüğü görevlerini yürüttü. 1978’de yeniden TRT’ye döndü. 1982’de emekliye ayrıldı. Daha sonra Milliyet gazetesine geçti. 1993'te yazıişleri müdürlerinden biri olduğu Milliyet’ten de ayrıldı. Yazmaya ortaokul sıralarında başladı. İlk şiirleri, 1949-1950 arasında "Gerçek" dergisinde yayınlandı. İlk yazısı 1950'de "Güney" dergisinde çıktı. "Dişi Kurt" adlı oyunu 1974'te Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahnelendi. 1950'lerde yazdığı şiirlerde Ahmed Arif'ten etkilendiği gözlenirken, 1960'lardan sonra toplumsal gerçekçi bir yaklaşımla İkinci Yeni'ye yöneldi. Zengin sözcük dağarcığını destansı bir söyleyişle ustaca değerlendirdi. Şiirinin olgunluk döneminde biçim gösterilerine kaçmadan yalın bir teknikle TELLİ1946’da Çankırı’nın Eskipazar ilçesinde doğdu. Hasanoğlan ve Pazarören öğretmen okullarında eğitim gördü. Bir dönem köy öğretmenliği yaptı. Ardından Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi. Anadolu’da çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. 12 Eylül’den sonra uzunca bir süre tutuklu kaldı. 1960 sonrası toplumcu gerçekçi şiirimizin ikinci kuşağında yer alan özgün şairlerden. İsmet Özel'den sözcük seçimi ve ses tonu bakımından etkilendi. Romantik ve başkaldırıcı şiiriyle bir yandan da Attilâ İlhan'a yakın durduğu KADİRAsıl adı İbrahim Abdülkadir Meriçboyu. 1917'de İstanbul’da doğdu, 1985'te yine İstanbul’da öldü. İlk şiirleri 1930'da "Ali Karasu" imzasıyla yayınlandı. Başlangıçta Faruk Nafiz Çamlıbel ile Necip Fazıl etkisinde şiirler yazdı. Ankara Cezaevi'nde Nazım Hikmet’le kalınca şiir ve dünya görüşünde önemli değişikler oldu. Ses ve Yeni Edebiyat dergilerinde yayınlanan şiirlerinde Nâzım Hikmet etkisi açıkça bellidir. Yurt sevgisini dile getiren ilk kitabı "Tebliğ"de bir yandan savaşa karşı çıkarken bir yandan da yoksul Türk insanını gerçekçi bir bakışla yansıttı. Bireysel dramı toplumsal sorunların birlikteliği içinde ele aldı. Olgunluk dönemi şiirlerinde konuşma diline yakın bir dil kullandı, türküler, halk şiiri ve gelenekleri motiflerinden yararlandı. Savaş, yoksulluk, sürgünlük, hapislik acılarını yaşayan insanın duygularını, iyiye, doğruya, eşitliğe olan özlemini yalınlık, gerçeklik ve lirizmle yansıttı. Çarpıcı bitişler, yinelemeler, iç uyaklar ve ses uyumları belli başlı şiirsel biçimleri. 1940'lı yılların toplumsal gerçekçi şiirinin ortak temaları ve biçimleriyle, Orhan Veli kuşağının bazı söyleyiş özelliklerini kaynaştırarak sentezci bir şiire AKOVA1962'de Sakarya Akyazı’da doğdu. Lise öğrenimini Gebze’de, üniversite eğitimini Hacettepe Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nü bitirdi. İlk şiiri 1984'te Milliyet Sanat Dergisi’nde yayınlandı. Ardından peşpeşe şiir kitapları geldi. Bazı şiirleri İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca ve Boşnakça’ya çevrildi. Ataol Behramoğlu, onun şiiri için, "1980’li yıllara özgü külhani bir edanın özgün, başarılı sentezi. Neredeyse her dizeden taşan dizginsiz bir yaşama sevinci, gençlik ve enerji dolu şiirler" değerlendirmesini SOYKAN1943 yılında Kırklareli’nin Pınarhisar ilçesine bağlı Kurudere köyünde doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra Kur’an kursuna devam etti. Hâfız oldu. Ortaokulu Lüleburgaz’da dışardan bitirdi. Çeşitli memuriyetlerde bulundu. 1981’de malulen emekliye ayrıldı. Şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Bazı şiirleriyle ödüller de PÜSKÜLLÜOĞLU1935'te Adana-Kadirli’de doğdu. İlk ve orta okulu Kadirli’de okudu. Mersin Lisesi’nde sürdürdüğü öğrenimini, sağlığı nedeniyle yarıda bırakarak çeşitli işlerde çalıştı. Avukat yazmanlığı, gazetecilik, kitabevi yöneticiliği yaptı. Türk Dil Kurumu’nun Yayın ve Tanıtma Kolu’nda uzman olarak çalıştı. 1982'de emekli oldu. Emekliliğinden sonra İstanbul'a yerleşti. Radyo için çeşitli programlar hazırladı. İstanbul'da "Çevre" yayınevini kurdu. "Yusufçuk" adlı şiir dergisini çıkardı. Sözlükler ve ansiklopediler yayınladı. Türk edebiyatının çalışkan şairleri arasında. Ülkü Tamer, Turgut Uyar ve Edip Cansever şiirlerine benzer özellikler taşıyan ilk şiirleriyle İkinci Yeni şiirinin ölçülü, dengeli bir şairi olarak göründü. 1970 sonrasında tümüyle yeni bir şiire yöneldi. 1970 sonrasının toplumsal olgu ve olaylarını ele alan bu şiir, bir halk türküsü yalınlığı kazandı. Şiirlerinde yer yer Behçet Necatigil'in "kırık dize" yapısını da YÜCE1928'de Hatay’ın Yayladağ ilçesi Hisarcık köyünde doğdu. 1951'de Düziçi Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra Anadolu’nun çeşitli köylerinde ilkokul öğretmenliği yaptı. 1961'de yeterlik sınavlarını dışardan vererek Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü’nden diploma aldı. Çeşitli liselerde İngilizce öğretmenliğiyle eğitim alanındaki hizmetini sürdürdü. İlk şiiri 1956’da Yücel dergisinde yayınlandı. Daha sonraki şiirleri Yeditepe, Türk Dili, Soyut, Sanat Rehberi dergilerinde çıktı. İlk şiirlerinde İkinci Yeni'ye başarısız öykünmeler görülür. Özellikle Edip Cansever etkisindeki bu şiirde, benzeşme, niteleme, tamlama bolluğu, aşırı soyutlamalar ve dil oyunları, aşırı bir konuşkanlık etkin. Olgunluk dönemi şiirlerinde ise Metin Eloğlu ve Can Yücel şiirinin bazı özellikleri dikkat çeker. Sözcüklerin yan yana dizilmesiyle izlenimler yaratma diye tanımlanabilecek ilginç bir teknik kullanır. İlginç ritimler, konuşma dili ve sesleniş özellikleri kullanarak şiirini geliştirdi. Yaşadığı çevreyi, toplumsal sorunları yansıtan, yer yer taşlamaya yönelen, yergi ve eleştirinin ağır bastığı toplumcu şiirleriyle DAMAR23 Temmuz 1925'te Çanakkale'nin Gelibolu ilçesi Karainebey köyünde doğdu. İlkokulu Çanakkale’de, ortaokulu İstanbul’da bitirdi. İstanbul Erkek Lisesi’nde 2 yıl öğrenim gördü. İstanbul'da çeşitli işlerde çalıştıktan sonra 1944’te Ankara’ya taşındı. Atatürk Orman Çiftliği'nde memur olarak çalıştı. 1950'de İstanbul'a döndü. Mahmutpaşa'da işportacılık yaptı. 5 Aralık 1951’de TKP davasından tutuklandı. 2 yıl cezaevinde kaldı, delil yetersizliğinden beraat etti. Toplumsal gerçekçi anlayışta şiir yazan genç şairlerden biri olarak belirdi. Kavgacı ama barışçıl ve insancıl yanı ağır basan, dil ögelerini ve biçim kaygısını elden bırakmayan bir şiir kurmaya yöneldi. "Yeryüzü" dergisinde bu çabanın başarılı şiir örnekleri yayınlandı. "Arif Barikat" takma ismini kullandığı bu dönem şiirlerini 1956'da "Günden Güne" adlı kitabında topladı. Kitap basıldıktan 5 ay sonra toplatıldı ama beraat etti. Sonraları İkinci Yeni şairlerinin yanında, imgeye ağırlık veren, biçim ve dil araştırmalarına girmiş bir şair olarak göründü. Bu yönüyle 1940 kuşağı adıyla anılan şair arkadaşlarından ayrılır. 1956 sonrası şiirlerinde ise geçirdiği her iki dönemin ortak özellikleri dikkat çeker. "Arif Hüsnü", "Ece Ovalı" takma isimlerini de kullandı, düzyazılarında şiirle ilgili düşüncelerini NİHAT ASYA7 Şubat 1904'te İstanbul Çatalca’da doğdu, 5 Ocak 1975'te Ankara’da yaşamını yitirdi. İstanbul Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulu Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. Adana, Malatya, Edirne, Tarsus, Ankara ve Kıbrıs'taki liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1950-1954 arasında Seyhan Adana milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Milletvekilliğinden sonra tekrar öğrtemenliğe döndü. Ankara Gazi Lisesi edebiyat öğretmeni iken 1962'de emekliye ayrıldı. İstanbul'a döndü. Yeni İstanbul ve Babıli’de Sabah gazetelerinde yazılar yazdı. Aruzla başladığı şiirde rubailer, gazeller yazdı. Özellikle rubailere büyük önem verdi. Rubailerden oluşan 5 ayrı kitap yayınladı. Daha sonra hece veziyle ve serbest vezinli şiirler de yazdı. Ulusçu şiirleriyle dikat çekti. Yurdun güzelliklerini, doğasını anlatan, kimi zaman yergici ama Türklüğü yücelten şiirleriyle ZEKAİ ÖZGER1948 yılında Bursa’da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. TRT'nin Ankara bürolarında çalıştı. 1970 öncesinde okulunun polislerce basıldığı bir gün, çıkan olaylarda başına ağır darbeler aldı. Aradan yıllar geçtikten sonra 5 Mayıs 1973’te sokakta ölü bulundu. Beyin kanamasından öldüğü belirlendi. Arkadaşları, ölümünü okulun basılması sırasında başına aldığı ağır darbelere bağladılar. Dergi ve gazetelerde yayınlanan şiirleri ölümünden sonra "Şiirler" adlı bir kitapta toplandı 1974. Daha sonra aynı kitap "Sevdadır" adıyla Mayıs yayınlarınca Mart 1988’de yayınlandı. Şiir yazdığı yıllardaki üniversite ortamının da etkisiyle ölüm konusunu sık sık HALET ÇELEBİ29 Aralık 1907’de İstanbul’da doğdu. 15 Ekim 1958’de yine İstanbul’da öldü. Dahiliye Nezareti memurlarından Mehmet Sait Halet Bey'in oğlu. Galatasaray Lisesi’nde 8 yıl eğitim gördü. Kısa bir süre Sanayi-i Nefise Mektebi’nde öğrenim gördü. Adliye Meslek Mektebi’nden mezun oldu. Üsküdar Adliyesi Ceza Mahkemesi zabıt katipliği yaptı. Osmanlı Bankası, Devlet Deniz Yolları İşletmesi'nde çalıştı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü kitaplığında görevliyken yaşamını yitirdi. Gençlik yıllarında divan edebiyatından etkilendi. Gazeller ve rubailer yazdı. 1937'den sonra serbest ölçü kullanmaya ve Batı şiirinin tekniklerine yönelmeye başladı. Şiirlerinde dinlerden, ideolojilerden, toplumsal olaylardan çok Anadolu-İran-Hindistan çizgisi üzerinde uzanan bir yaşamın görünümlerini sesler aracılığıyla dile BEHRAMOĞLU13 Nisan 1942’de İstanbul Çatalca’da doğdu. İlköğrenimini Kars ve Çankırı'da yaptı. 1966'de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. 1970'te İsmet Özel’le birlikte "Halkın Dostları" dergisini çıkardı. Aynı yıl İngiltere'ye, daha sonra Fransa'ya gitti. Paris'te gece kulübü bekçiliği, otel katipliği, öğretmenlik yaptı. 1972'de Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Sovyet edebiyatı üzerine inceleme yaptı. 1974'te Türkiye'ye döndü. İstanbul Şehir Tiyatroları'nda dramaturg olarak çalıştı. 1975'te kardeşi Nihat Behram’la birlikte "Militan" dergisini kurdu. "Sanat Emeği" dergisinin kurucuları arasında yer aldı. İlk şiirleri "Ataol Gürus" takma adıyla Yeni Çankırı, Yeşil Ilgaz, Çağrı gibi yerel gazete ve dergilerde yayınlandı. Yükseköğrenimi sırasında Yapraklar, Dost, Evrim, Ataç gibi dergilerde çıkan şiirleriyle dikkat çekti. Bu dönemin şiirlerini biraraya getiren ilk şiir kitabı "Bir Ermeni General" 1965'te basıldı. Gençlik dönemi şiirlerinde Orhan Veli, Attilâ İlhan ve İkinci Yeni şiirinin ortak özellikleri etkin. Gerçek şiir kimliği 1965-1971 arasında Papirüs, Şiir Sanatı, Yeni Gerçek, Yeni Dergi ve Halkın Dostları'nda çıkan şiirleriyle oluştu. Bu şiirlerde toplumcu, etkin bir edebiyat anlayışının örnekleri yer aldı. Toplumcu gerçekçi şiir ilkelelerine yöneldi, şiirini yeni biçim ve tema arayışlarıyla besledi. Çevirileriyle de dikkat çekti. Edebiyat ve kültür üzerine yazdıkları, antoloji ve diğer çalışmalarıyla kuşağının önde gelen yazarları arasına AŞUT5 Ekim 1939’da Trabzon’da doğdu. İlk yazı ve şiir denemeleri, "Ceylan", "Arkadaş", "Küçük Afacan" gibi çocuk dergilerinde yayımlandı. 1957’de profesyonel gazeteciliğe başladı. "Kıyı" dergisinin kuruluş çalışmalarına katıldı. "Dünya", "Akşam", "Milliyet" ve "Cumhuriyet" gazetelerinin Trabzon muhabirliğini yaptı. Ankara’ya yerleşti. Gerçek Ajansı, Anadolu Ajansı, TÜBA Ajansı’nda muhabir ve editör olarak çalıştı, basın danışmanlığı yaptı. Siyasal nedenlerle 1972-1977 yılları arasında yurtdışında zorunlu göçmenlik yaşadı. Yurda döndükten sonra "Politika" gazetesinde çalışmaya başladı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra 37 ay tutuklu kaldı. 1993’te, Aziz Nesin’in başyazarlığını yaptığı "Aydınlık" gazetesinde yazmaya başladı. "Siyah Beyaz" gazetesinin Kültür-Sanat Editörlüğünü İLHAN15 Haziran 1925’te İzmir’in Menemen ilçesinde doğdu. İzmir'de Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu ve Karşıyaka Ortaokulu'nu bitirdi. Atatürk Lisesi'ndeki öğrenciliği sırasında Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Danıştay kararıyla eğitimi sürdürme hakkını kazandı. İstanbul'da Işık Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yüksek öğrenimini yarıda bıraktı. 6 yıl aralıklarla Paris'te yaşadı. Türkiye'ye döndü. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Demokrat İzmir Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü ve Başyazarlığı'nı üstlendi. Ankara’da Bilgi Yayınevi Danışmanlığını yaptı. Senaryolarında "Ali Kaptanoğlu" takma adını kullandı. Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Söz gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Yelken ve Sanat Olayı dergilerini yönetti. İlk şiiri olan "Balıkçı Türküsü" 1941'de Yeni Edebiyat Dergisi'nde yayınlandı. "Nevin Yıldız" takma adıyla İstanbul, "Beteroğlu" takma adıyla Yücel dergilerinde şiirleri çıktı. 1946 CHP şiir yarışmasında "Cebbaroğlu Mehemmed" şiiriyle birincilik ödülü kazandı. Bu başarıdan sonra hızla tanınıp sevildi. Genç, Yeni Nesil, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikayeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Milliyet Sanat, Sanat Olayı gibi dergilerde şiirleri, deneme ve eleştirileri yayınlandı. Türk edebiyatının önemli isimleri arasına girdi. Garip Akımı ve İkinci Yeni şiirine karşı çıktı. Mavi ya da Maviciler adıyla tanınan toplumcu gerçekçi şiir akımını başlattı. Şiire yeni bir ses düzeni, taşkın, coşkulu bir anlatım ve kendisine özgü bir duyarlılık getirdi. Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum şiir kitaplarındaki şiirleriyle genç şair kuşağını DİNO1893’te İstanbul’da doğdu, 30 Mart 1957’de İstanbul’da öldü. Ressam Abidin Dino’nun kardeşi. Ögrenimini yurtdışında gördü. ***sörlük, aşçılık, sinema oyunculuğu, portre ressamlığı, grafikerlik, heykeltıraşlık, sanat eleştirmenliği gibi birçok iş yaptı. 1929’da İstanbul’a döndü. 1942’de Alman faşizmine karşı çıktıkları için küçük kardeşi Abidin Dino ile birlikte "ikamete memur" olarak cezalandırıldı. Yurtdışına kaçtı. 1951’de döndüğü İstanbul’da 6 yıl sonra yaşamını yitirdi. Fransızca yazdığı şiirlerini Abidin Dino, Rasih Nuri İleri, Hür Yumer Türkçe’ye çevirdi. Tüm şiirleri, desenleri ve ardından yazılanlar Adam Yayınları tarafından bir kitapta HÜNALP1927’de Bitlis’te doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü’nü bitirdi. Gazetecilik yaptı. Mesleğinde 25 yılını tamamlayarak Basın Şeref Kartı aldı. Istanbul Ekspres, Ulus, Akşam Haberler, Kaynak Dergisi, Tercüman, Hürriyet, Son Saat Gazetesi gibi gazetelerde çalıştı. Şiirleri Varlık, Türk Dil Kurumu’nun Türk Dili Dergisi’nde KARAÇOBAN23 Ağustos 1958'de Kırşehir’de doğdu. Ortaöğrenimini Ankara’da, yüksek öğrenimini Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. Aynı fakültede iki yıl araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1988 yılından beri Fransa’da yaşamını sürdürüyor. Şiir, düzyazı ve çevirileri Akdeniz, Dize, Düşlem, Edebiyat ve Eleştiri, Edebiyat 81, İzlek, Kavram ve Kargaşa, Poetik’us, Promete, Sanat Rehberi, Sombahar, Su, Şiir-lik, Türkiye Yazıları, Yapıt, Yarın, Yazın, Yeni Biçem, Yeni Türkü gibi dergilerde MUTLU1952 yılında Balıkesir’in Bandırma ilçesinde doğdu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirdi. Yıldız Teknik Üniversitesi İnsaat Mühendisliği Fakültesinin üçüncü sınıfından ayrıldı. İlk deneme, öykü ve şiirleri, ortaokul yıllarından başlayarak yerel gazetelerde yayınlandı. Daha sonra İmece, Yazko Edebiyat, Edebiyat 81, Varlık, Hürriyet Gösteri, Yaşasın Edebiyat, Şiirlik, Yeni Biçem, Düşlem, Sombahar, Ludingirra dergilerinde ve değişik gazetelerde deneme ve inceleme yazıları ile şiirleri NESİN20 Aralık 1915’te İstanbul’da doğdu. İki yıl Darüşşafaka Lisesi'nde öğrenim gördü. Kuleli Askeri Lisesi'ni bitirdi. Kara Harp Okulu ve Askeri Fen Okulu'ndan mezun oldu. Üsteğmen rütbesindeyken "görev ve yetkisini kötüye kullanmak" suçlamasıyla yargılanıp ordudan uzaklaştırıldı. Bir süre bakkallık yaptı. Ardından gazeteciliğe başladı. Yedigün, Karagöz ve Tan Gazetesi'nde çalıştı. Cumhuriyet adlı bir magazin dergisi yayınladı. Sabahattin Ali ile birlikte, Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Alibaba mizah dergilerini çıkardı. 1951'de bir kitapçı dükkanı, ardından bir fotoğraf stüdyosu açtı. 1954'ten itibaren Akbaba mizah dergisinde takma isimlerle mizah öyküleri yazdı. Yazın yaşamı boyunda 100'ün üzerinde takma isim kullandı. Kemal Tahir'le birlikte Düşün Yayınevi’ni Gazete, Akşam ve Tanin'de köşe yazıları yazdı. Yazarlığı, Öncü, Yeni Tanin ve "Ustura" isimli bir mizah eki de hazırladığı Günaydın gazetesinde sürdürdü. 1962'de Zübük isimli mizah dergisini çıkardı. 1963'te yayınevinin yanmasının ardından sadece yazmaya başladı.... Biyografi Konusu Yazarlarımız ve Hayatları nereli hayatı kimdir.
Etiket Yazarların Hayatı Behçet Kemal Çağlar Behçet Kemal Çağlar Kimdir Hayatı Eserleri Kişiliği Kısaca Atatürk ve milli şiir konularındaki şiirleriyle tanınmış olan şair, halk şiiri ile de yakından ilgilenmiştir. Söylevci yönü ağır basan sanatçı, bireyler için değil kalabalıklar için şiir yazmıştır. Dili açık ve yalındır. Coşkun bir lirizmi vardır. Halkevleriyle ilgilenmiş ve halkevlerinin açılışında yazdığı ve oynadığı Çoban Piyesi ve Ergenekon Piyesi dolayısıyla da Atatürk’ün dikkatini çekmiştir. Ankaralı Âşık Ömer mahlasıyla da şiirler yazmıştır. Eserleri Şiir Erciyes’ten Kopan Çığ, Burada Bir Kalp Çarpıyor, Benden İçeri, Son Şiirleri Oyun ...... Necati Cumalı Necati Cumalı Hayatı Edebi Kişiliği Hakkında Kısaca Özet Bilgi Türk edebiyatının önemli sanatçılarından biri olan Necati Cumalı Florina’da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Urla ve İzmir’de avukatlık yaptı. Şiir, öykü, roman, tiyatro türlerinde eserler vermiştir. Eserlerinde genellikle kasaba ve kırsal kesim insanlarıyla onların sorunlarını işlemiştir. Çevresinden, gözlemlerinden yararlanarak oluşturduğu kişiler ve olaylarla toplumsal sorunlara değinmiştir. Necati Cumalı’nın kendine özgü bir gerçekçilik anlayışı vardır. Oyunlarında, bireyin kişisel sorunlarından ha- reket edip toplumsal aksaklıklara uzanır. Yazar toplum içindeki insanı somutlaştırırken onun sos- yal ...... Arif Nihat Asya Arif Nihat Asya Kimdir Hayatı Biyografisi Eserleri Edebi Kişiliği Kısaca Adını Türk Edebiyat Tarihi’ne “bayrak şairi” olarak yazdırmış şiirlerinde hem hece hem aruz hem de serbest biçimleri aynı ustalıkla kullanmıştır. Fikrin ağır bastığı şiirlerinde Turancılık havası taşıyan milliyetçiliği ağırlıklı olarak ele almış, son şiirlerinde mistizme doğru yönelmiştir. Aruz ölçüsüyle gazeller ve rubailer yazmıştır. Şiirlerinde vatan, yiğitlik, tarih, tabiat, din, aşk temalarına yer veren sanatçının dili akıcı ve yalındır. En önemli şiirlerinden olan “Bayrak”ı Adana’nın kurtuluşu olan 5 Ocak heyecanı ile yazmıştır. ...... Katip Çelebi 1609-1657 Yazar. Sanatçı tarihten, tıbba, coğrafyadan astronomiye kadar pek çok bilime hakimdir. Genellikle sade nesir türünde eserler veren Katip Çelebi en önemli eserlerini tarih, coğrafya ve bibliyografya alanlarında yazmıştır. Arapça ve Farsçanın yanında Fransızca, Latince, İtalyanca da bilen sanatçının birçok eseri Batı dillerine çevrilmiştir. Hacı Halîfe diye de tanınan yazarın asıl adı Mustafa’dır. İstanbul’da doğdu. Abdullah isimli bir zâtın oğludur. Özel tahsil görerek yetişmiş, 1623′de Anadolu Muhasebesi Kalemi’ne kâtip olmuştur. 1624′de babası ile birlikte Tercan Seferi’ne katıldı. 1626 yılında, Bağdat seferinden dönerken ...... Recaizade Mahmut Ekrem Düşünen Adam Recaizade Mahmut Ekrem Hayatı Biyografisi Hakkında Geniş Detaylı Bilgi Şair yazar. Türk edebiyatında Abdülhak Hamit Tarhan ile beraber Tanzimat Dönemi Edebiyatının “ikinci dönemi” olarak adlandırılan, yeni bir sürecin başlatıcılarındandır. İbrahim Şinasi, Ziya Paşa ve Namık Kemal’in öncülüğünde şekillenen, toplumu aydınlatmayı önceleyen ilk dönem edebiyat anlayışının ardından Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit ile bireyin dünyasını sanat eserinde ele almayı amaçlayan ikinci dönem başlar. R. Ekrem, sanatsal ve teorik anlamda döneminde yazılıp okunan hemen hemen her türde eser vermiştir. Şiir kitaplarından ...... Abdülhak Hamit Tarhan Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı Biyografisi Edebi Kişiliği ve Eserleri Hakkında Kısaca Özet Bilgi 1852-1937 Abdülhak Hamit, tezatlar şairi" olarak Tanzimat şiirini, doğu batı ilişkileri yönünden ve metafizik meraklara dayanan düşünceler ile yorumlayarak soyut kavramları işleyen mısralar vücuda getirir. Abdülhak Hamit’in şiirlerinde tabiat ve ölüm, acılardan ve müşahedelerden gözlem yola çıkılarak yorumlanır. Yeni Türk edebiyatı şiirinde birçok değişiklik yapılmıştır ama modern Türk şiirinin büyük değişikliklerini Hamit gerçekleştirir. Türk şiirine yeni hayâller, mazmunlar, nazım biçimleri, hatta vezin kalıpları armağan eder. İstanbul’da doğdu. Farklı okullarda öğrenim ...... Namık Kemal Namık Kemal Hayatı Biyografisi Edebi Kişiliği ve Eserleri Hakkında Kısaca Özet Bilgi 1840-1888 Tekirdağ’da doğdu. Asıl adı Mehmet Kemal’dir. Küçük yaşta annesini kaybetti. Yanında kaldığı dedesinin memurluk görevindeki tayinleri nedeniyle eğitimini farklı yerlerde sürdürdü. Özel dersler aldı, Arapça ve Farsça öğrendi. Hariciye Nezareti Tercüme Odasında kâtip olarak çalışırken Fransızca öğrendi. Başta Tasvir-i Efkâr ve Muhbir olmak üzere dönemin gazetelerinde yazılar yazdı. Londra’da Ziya Paşa’yla birlikte Hürriyet gazetesini çıkardı. Gelibolu mutasarrıflığı yaptı. Vatan yahut Silistre adlı oyununun sahnelenmesi sonrasında çıkan olaylar nedeniyle ...... Necip Fazıl Kısakürek Necip Fazıl Kısakürek Hayatı Biyografisi Edebi Kişiliği ve Eserleri Hakkında Kısaca Özet Bilgi İstanbul’da doğdu. Askerî Deniz Lisesini bitirdi. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünde okurken Millî Eğitim Bakanlığınca Paris’e, Sorbonne Sorbon Üniversitesine gönderildi. Dönüşünde bir süre memurluk, müfettişlik ve öğretim üyeliği yaptı. Necip Fazıl çeşitli dergilerde çıkan şiirleriyle Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında tanınmaya başlamıştır. Şiirlerinde halk edebiyatının şekil ve içerik özelliklerini Fransız sembolistlerinin duyuş tarzıyla birleştirerek yeni bir yoruma ulaşmıştır. Şiirlerinde insan, kâinat, madde ve ruh problemlerini; insanın iç âlemindeki çatışmaları, gizli tutku ve ...... Mehmet Kaplan Mehmet Kaplan Hayatı Biyografisi Edebi Kişiliği ve Eserleri Hakkında Kısaca Özet Bilgi 1915-1986 Eskişehir’de doğdu. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Mehmet Kaplan edebiyat dünyamızda denemeleri, Tanzimat edebiyatı sonrası ve bugünkü edebiyatımızın çeşitli yazar ve konuları üzerine yaptığı inceleme ve eleştirileriyle tenkit tanınmıştır. Mehmet Kaplan edebî eser incelemelerinde Batılı metotları uygulayarak edebiyat tarihçiliği anlayışı yerine metin merkezli bir yaklaşımı getirmiştir. Yeni Türk edebiyatıyla ilgili birçok eser veren sanatçının Tanzimat sonrası Türk edebiyatı araştırmaları, şiir tahlilleri ve hikâye tahlilleri üzerine ...... Musahipzade Celal Musahipzade Celal Hayatı Biyografisi Edebi Kişiliği Hakkında Kısaca Özet Bilgi 1868-1959 Asıl adı Mahmut Celalettin olan sanatçı, İstanbul’da doğdu. III. Selim’in bestekârı Musahip İzzet Şakir Ağa’nın torunudur. Firuz Ağa Sıbyan Mektebini, Feyziye Rüştiyesini ve Numune-i Terakki İdadisinden mezun oldu. Babıâli Tercüme Odasında çalışmaya başladı, bir süre çalıştıktan sonra bu görevden ayrılıp çeşitli devlet görevlerinde bulundu. OBu tarihten ölümüne kadar Şehir Tiyatrosu Kütüphanesinde kütüphaneci olarak görev yaptı. Musahipzade Celal, daha çok müzikli komedi tarzında eserler yazdı. Sanatçı, bir anlamda Meşrutiyet tiyatrosu ile Cumhuriyet ...... Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yakup Kadri Karaosmanoğlu Hayatı Edebi Kişiliği ve Eserleri Hakkında Kısaca Özet Bilgi 1889-1974 Kahire'de doğdu. İlköğrenimi Manisa'da, orta öğretimini İzmir ve Mısır'da yaptı. Çeşitli dergilerde Millî Mücadele’yi destekleyen yazılar yazdı. 1921 yılında Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Mensur şiir, deneme, anı, hikâye, tiyatro ve roman türlerinde eserler veren Yakup Kadri Karaosmanoğlu, çok yönlü bir yazardır. Türk edebiyatında özellikle romanlarıyla önemli bir yer edinmiştir. Eserlerinde genel olarak Türk toplumunun Tanzimat’la başlayıp Cumhuriyet’le devam eden süreçteki değişimini ele almıştır. Roman karakterlerini gerçekçi bir anlayışla ...... Yusuf Ziya Ortaç Yusuf Ziya Ortaç Hayatı Eserleri ve Edebi Kişiliği Hakkında Kısaca Özet Bilgi 1895-1967 İstanbul’da doğdu. İstanbul Vefa İdadisini bitirdi. Darülfünun-ı Osmaninin İstanbul Üniversitesi açtığı sınavı kazanarak edebiyat öğretmeni oldu. İzmit ve Galatasaray Liselerinde edebiyat öğretmenliği yaptı. Bir dönem milletvekilliği görevinde bulundu. Edebiyat hayatına aruzla yazdığı şiirlerle başlayan sanatçı, Ziya Gökalp’ın etkisinde kalarak şiirlerini heceyle yazmaya başladı. Beş Hececiler adıyla anılan edebî topluluğa katıldı. Sanat yaşamını bu topluluğun anlayışı doğrultusunda Anadolu’yu ve Anadolu insanını ele alan eserler vererek sürdürdü. Topluluğun bir diğer üyesi ...... Memduh Şevket Esendal Memduh Şevket Esendal 1883-1952 Çorlu’da doğan yazar, savaşlar ve imkânsızlıklar nedeniyle düzenli bir öğrenim göremedi. Kişisel çabalarıyla kendi kendini yetiştirdi. Farsça, Fransızca ve Rusça öğrendi. İttihat ve Terakki Cemiyetine girerek parti müfettişi oldu. Bu görevle Anadolu’nun çeşitli yerlerini görme ve Anadolu insanını yakından tanıma imkânı buldu. Cumhuriyet Dönemi’nde çeşitli okullarda tarih ve coğrafya öğretmenliği yaptı. Milletvekilliği ve elçilik görevlerinde bulundu. Memduh Şevket Esendal, roman türünde de eserler vermekle beraber asıl olarak öyküleriyle tanındı. Türk edebiyatında durum hikâyeciliği geleneğinin öncülerinden oldu. Çeşitli ...... Tarık Buğra Tarık Buğra Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği Biyografisi Hakkında Kısaca Özet Bilgi 1918-1994 Konya’da doğdu. Konya Lisesinden mezun olduktan sonra kısa süreli tıp, hukuk ve edebiyat eğitimleri aldı. Tezgâhtarlık, muallim muavinliği gibi işlerde çalıştı. Çeşitli gazetelerde yazarlık ve yöneticilik yaptı. Yayıncılık faaliyetlerinde bulundu. Devlet tiyatrolarında çeşitli görevlerde bulundu. Bağımsız bir sanat anlayışına sahip olan yazar; hikâye, roman ve tiyatro türlerinde eserler verdi. Eserlerinde tarihî, siyasi olayları; toplumsal çatışmaları ve bireyin iç dünyasını ele aldı. Kahramanlarını günlük yaşamdan seçti. Edebî bir eserin “kültür Türkçesi” ...... Sezai Karakoç Sezai Karakoç Hayatı Hakkında Kısaca Özet Bilgi 1933-... Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde doğan Sezai Karakoç Gaziantep Lisesi ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde okudu. 1965’te Maliye Bakanlığındaki görevinden ayrılarak edebiyat çalışmalarına yöneldi. Sezai Karakoç; 1952 yılında yazdığı, Türk edebiyatının unutulmaz aşk şiirlerinden biri olan “Mona Rosa şiiri” ile geniş kitleler tarafından tanınmıştır. Sezai Karakoç edebî hayatı boyunca şiir, deneme ve eleştirilerini çeşitli dergilerde yayımlamıştır. Şiirlerinde anne, sevgi, çocuk, ölüm gibi temaları işler. Eserleri Hızır’la Kırk Saat, Sesler, Taha’nın Kitabı, Gül Muştusu, Leyla ile Mecnun şiir; ...... Attila İlhan İzmir’de doğdu. İstanbul Işık Lisesinden mezun oldu. Bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine devam etti. Yayınevi danışmanlığı ile çeşitli gazete ve dergilerde yazarlık ve yöneticilik yaptı. Mavi adlı edebiyat dergisini çıkardı. Toplumcu gerçekçi şiir anlayışına sahip olan şair, geleneğin birikiminden yararlanan modern bir söyleyiş geliştirdi. Yapıtlarıyla çeşitli ödüller kazandı. Şair kimliğiyle tanınmakla birlikte deneme, eleştiri, roman, senaryo gibi pek çok türde eser verdi. Sanatçının Kurtlar Sofrası romanı ile Duvar, Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Elde Var Hüzün adlı ...... Nurullah Ataç Nurullah Ataç 1898-1957 İstanbul’da doğdu. Asıl adı Ali Nurullah Ata’dır. Galatasaray Lisesinde okuduktan sonra bir süre eğitim için İsviçre’de bulundu. İstanbul’a döndüğünde Darülfünunda edebiyat eğitimi aldı. Liselerde Fransızca, edebiyat ve sanat tarihi dersleri okuttu. Memuriyet görevinde bulundu, okutmanlık ve çevirmenlik yaptı, gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Eleştiri, deneme, günlük gibi türlerde eserler veren ve bu türlerinin öncülüğünü yapan sanatçı, roman ve hikâye türünde eser vermemiştir. Yazı dilinin halka çok yaklaşması taraftarı değildir. O, halka yeni kelimeler öğretilmesi taraftarıdır. Dilde sadeleştirme ve ...... Halit Fahri Ozansoy Şâir ve yazar. İstanbul'da doğdu. Doktor M. Fahri Paşa'nın oğludur. Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. Yeterlik imtihanı vererek edebiyat öğretmeni oldu 1916. Muğla ve İstanbul'da Öğretmenlik yaptı, istanbul'da öldü. Zincirlikuyu Mezarlığı'na gömüldü. ilk şiirlerinde vezin, dil ve duyuş tarzı bakımından Fecr-i Âtî şâirlerinin tesirinde idi. Millî Edebiyat cereyanına katılınca aruz veznini bırakıp hece vezni ve konuşulan Türkçe'ye döndü. Şiirlerine hüzün hakimdir. Daha çok aşk ve ölüm temalarını İşlemiştir. Beş hececilerden biridir. Piyes, roman ve hatıra türünden de kitapları vardır. Şiir kitapları 1. Rüya 1912, ...... Nabizade Nazım NABIZADE NAZIM .Roman ve hikâye yazarı, istanbul'da doğdu. Beşiktaş Askerî Rüştiyesi'ni, Kara Mühendishânesi İdâdîsi'ni ve Harp Akademisî'ni bitirerek kurmay subay oldu. Askerî öğretmenlik, Genelkurmay'da karargâh subaylığı yaptı. İki yıl Suriye'de çalıştı. Nabizade Nazım, İstanbul'da öldü. Üsküdar'da Miskinler Tekkesi yakınına Fünun edebiyatı roman ve hikaye yazarlarındandır. Antalya köylerinden birindeki hayatı anlatan Karabibik, yeni Türk edebiyatımızda İlk köy romanıdır. Nabizade Nazım'ın Zehra adlı romanı da İlk psikolojik roman olma özelliği taşır. Kendinden önceki diğer edebiyatçılar gibi romantizm değil realizmin metodlarıyla ...... Mustafa Miyasoğlu Şâir, yazar. Kayseri'de doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi 1973. Günümüz şairlerindendir. Yeni İslamcı akım şairlerinden. Şiir, tiyatro, deneme, roman ve hikaye hikaye türlerinde eserleri vardır. Eserleri 1. Umut Suları oyun, 1973'de Millî Türk Talebe Birliği Tiyatrosu'nda oynandı, basılmadı. 2. Rüya Çağrısı şiirler, 1973, 3. Edebiyat Geleneği denemeler, 1975, 4. Kaybolmuş Günler roman, 1975, 5. Geçmiş Zaman Aynası öyküler, 1976, 6. Devrân şiirler, 1978, 7. Devlet ve Zihniyet denemeler, 1978, 8. Dönemeç roman, 1980, 9. Hicret Destanı ......
1 Gürültüsüz Yazamayan Cemal Süreya Aşk şiirleri denince yeri açık ara önde olan Cemal Süreya, ikinci yeni akımının en önemli temsilcilerinden biridir. Annesini küçük yaşta kaybeden Süreya, kız kardeşleriyle birlikte üvey anne elinde büyümüştü. Pek iyi biri olmayan üvey annesi, onu bir keresinde zehirlemeye kalkmış. Üstelik çoğu zaman da yemeğine cam kırıntıları karıştıracak kadar acımasız bir kadınmış. Cemal Süreya’nın sayılarla arası hiç iyi olmadığından, saati ilkokul 5. sınıfta öğrenmiş. Yazı yazmaya çok küçük yaşlarda başlayan Süreya’nın asıl ilginç özelliği ise gürültü olmadan yazamamasıdır. Okul yıllarında gürültülü ortamda başladığı yazı yazma alışkanlığı, sonraki yıllarda da devam etmiş. Öyle ki evinde sessiz yazamadığını fark edince, radyo ve televizyonun sesini açarak odaklanabiliyormuş. Cemal Süreya hakkında herkesin bildiği bir bilgiyi de hatırlatmadan geçmeyelim. Süreyya olan soyadını arkadaşı Süreyya Evren ile girdiği bir iddia sonucu, Süreya olarak değiştirmiştir. Buradan alınan “y” harfi ise arkadaşının adına eklenerek Süreyyya Evren olmuştur. 2 Nazım Hikmet ve Beyaz Pantolonları Türk edebiyatının en ünlü şairlerinden biri olan Nazım Hikmetin yazmadığı şiir türü yok sanırım. En güzel aşk şiirleri de onda, en iyi vatan şiirleri de… Ama en çok da sevdiği kadınlara yazdığı büyülü sözlerini biliriz. Mavi gözlü devimiz genellikle beyaz pantolon giyermiş. İlham geldiğinde ve aklında o muhteşem sözler belirdiğinde ise bunları hemen o beyaz pantolonuna not alırmış. Demek dünyaya açılan bir şair olmak için böyle garip özellikleri olması gerekiyor insanın. Nazım’la ilgili şu anekdotu vermeden geçmek istemiyorum. Bir gün Pablo Neruda’ya sormuşlar – Önde gelen şairlere yer vereceğiniz bir antoloji oluştursanız Nazım Hikmet de yer alır mıydı? Neruda’nın verdiği cevap ise tam gurur okşayan cinsten – Tek bir şairden oluşan bir antoloji hazırlasaydım, bu şair Nazım Hikmet olurdu! 3 Sabahattin Ali’nin Diksiyon Takıntısı Vardı Türk edebiyatının köşe taşlarından biri olan Sabahattin Ali, hem kaleme aldığı eserleriyle hem de katledilişiyle asla unutulmayacak bir isimdir. Kısacık ömründe hep gülen, şaka yapan ve hayata pozitif bakan biriydi. Onu tanıyanlar asık suratlı halini neredeyse hiç görmediklerini söylüyorlar. Sabahattin Ali’nin diksiyon takıntısı varmış. Kelimeleri birisi yanlış şekilde kullanınca, hemen düzeltme isteği duyarmış. Bu huyu üzerine eşi Aliye Hanım’ın şikayetlerini de arkadaşlarına “Bu yüzden Aliye Hanım bana fena içerliyor. Karı koca ağız tadıyla kavga edemiyoruz. Kavganın en can alacak yerinde tutup diksiyon yanlışlarını düzeltiyorum” sözleriyle anlatmış. 4 Kendini Çirkin Bulan Cahit Sıtkı Tarancı O hepimizin çok sevdiği, ünlü Otuz Beş Yaş şiirinin şairi Cahit Sıtkı Tarancı kendini hiç beğenmezmiş. Tarancı’nın kendini çirkin bulma özelliği onu yalnızlığa ve karamsarlığa itmiş. Bu da elbette satırlarına fazlasıyla yansımış. Galatasaray Lisesinde okuduğu dönemlerde de fazlasıyla yalnız bir gençlik geçirmiş. Öyle ki tüm arkadaşlarına mektup gelir, bir tek ona gelmezmiş. Cahit Sıtkı da kendi kendine mektup yazar, sonra da postadan alınca, birinden gelmiş gibi sevinirmiş. 5 Örgü Ören Hüseyin Rahmi Gürpınar Hani Kemal Sunal, Adile Naşit gibi isimlerin oynadığı Süt Kardeşler filmi vardı ya, oradaki gulyabaniyi eminim hatırlıyorsunuzdur. İşte o film, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanı Gulyabani’den uyarlanmıştır. Türk yazar ve romancı olan Hüseyin Rahmi Gürpınar tam bir temizlik hastasıymış. Hiç evlenmeyen, kendini toplumdan soyutlayan Gürpınar, hastalık kaparım korkusuyla çok titiz davranırmış ve yılın 12 ayı eldiven takarmış. Peki bir dönem TBMM’de milletvekilliği yapan Gürpınar’ın boş zamanlarında örgü ördüğünü söylesem? Evet yanlış duymadınız, yazı yazmaktan sıkıldığı zamanlarda örgü örermiş. Hatta bu hobisi için Avrupa’dan örgü modelleri getirttiği bile biliniyor. 6Yaşar Kemal’in Çocukken Kekeme Olduğunu Biliyor muydunuz? Yazarlık hayatına Çukurova’da başlayan ve yaşadığı süre boyunca onlarca roman kaleme alan Yaşar Kemal, çocukken talihsiz bir olay geçirmiş. Babası Van’dan göçüp gelirken, Yusuf adında bir çocuğu da yanına almış ve diğer çocuklarıyla birlikte büyütmüş. Bir gün Yusuf camide namaz kılarken kalbinden bıçaklanarak öldürülmüş. Buna tanık olan Yaşar Kemal, 12 yaşına kadar düzgün konuşamamış ve kekeme olmuş. Herkesin merak ettiği, doğuştan mı yoksa bir kaza sonucu mu o hale geldiği sağ gözünü ise yine çocukken yaşadığı bir olay sonucu kaybetmiş. Henüz 3,5 yaşındayken, bahçede koyun kesen halasının eşini izliyormuş. Adamın elindeki bıçak bir anda fırlamış ve Yaşar Kemal’in gözüne gelerek kör olmasına sebep olmuş. 7 Günde Dört Paket Sigara İçen Ahmed Arif Arapça, Zazaca ve Kürtçe gibi dillere hakim olan Ahmed Arif, yetiştiği koşullar gereği birçok yeteneğe sahipti. Çok küçük yaşlarda at binmeyi öğrendi. At binmeyi çok seven ünlü şair, şahlanmayan ata binmeyeceğini söylermiş. Hayatının büyük bölümünde çok fazla sigara içen Arif, daha sonra birden bire bırakmış ve sigaranın dumanına bile tahammül edemez olmuş. “Günde dört paket Bafra içiyordum” demesine rağmen, Ramazan aylarında oruç tutan kişilerin yanında, sigara içmeyecek kadar da iradeli biriymiş. 8 Tutunamayanlar’ın Şakacı Yazarı Oğuz Atay 1977 yılında aramızdan ayrılan, Tutunamayanlar’ın yazarı Oğuz Atay da değeri öldükten sonra anlaşılan isimlerden biri. Yaşadığı dönemde oldukça ilgisiz kalsa da günümüzde tüm eserlerinin, büyük bir hayran kitlesi bulunuyor. Yazarın en ünlü romanı olan Tutunamayanlar’daki karakterler aslında Atay’ın kendi hayatındaki kişiler. İçine kapanık bir çocukluk dönemi geçiren Atay’ın en sevdiği yazarlar Kafka ve Dostoyevski’ymiş. Gençlik yıllarında karikatür çizen ve mizah yönü oldukça güçlü olan Oğuz Atay, ölümün onu banyoda yakaladığı gün, dışarıdan ona seslenenlere; “Sevinmeyin daha ölmedim” demiş. Bu sözleri orada bulunanlara tebessüm ettirse de yazarın son sözleri olmuştu. 9Uçurtma Meraklısı Orhan Veli Garip akımının öncülerinden Orhan Veli, İstanbul’u Dinliyorum Gözlerim Kapalı şiiriyle hafızalarımızda yer etmiştir. Şiire çok farklı bir boyut getiren ve çok erken yaşta hayata veda eden Orhan Veli Kanık bir uçurtma meraklısıymış. Boş zamanlarını uçurtma yaparak değerlendirirmiş. Koyu Galatasaraylı olan şairimizin en sevdiği hobiler arasında balık tutmak da varmış. Normalde insanlar ilham geldiğinde, aklında beliren satırları hemen kaleme alırlar. Orhan Veli böyle yapmazmış. Yazacaklarını önce düşünür, kafasında tasarlar, daha sonraki bir zaman da oturur kaleme alırmış. Sakin mizaca sahip olduğu düşünülse de oldukça eğlenceli biri olan Orhan Veli, kız kardeşinin arkadaşları geldiğinde, onları eğlendirmek için Karagöz – Hacivat oynatırmış. Orhan Veli de tıpkı Balzac gibi bir kahve bağımlısıymış. Hatta fincanla içmek kesmediğinden bira bardaklarına doldurarak içermiş. 10 Kör Olma Pahasına Okumaktan Vazgeçmeyen Cemil Meriç 1916 ve 1978 yıllarında yaşamış olan Cemil Meriç, yazarlık kimliğinin yanında çevirmen ve düşünürdür. Cemil Meriç’in en ünlü sözleri kitap ve okumak üzerinedir. Kitaba olan tutkusunu her fırsatta dile getirir. Hayatı boyunca okuyan Meriç, bu tutkusundan görme yeteneğini kaybedene kadar vazgeçmemiş. Gençlik yıllarında iki gözünde de oluşan bir mikroptan dolayı askerlikten muaf tutulmuş. İlerleyen yıllarda bu sorun artarak devam etmiş. Ama Cemil Meriç okumaktan hiçbir zaman vazgeçmemiş. Artık yazılanları seçemeyecek duruma geldiği dönemlerde, ışığa yakın olmak için, sandalyesini masanın üstüne çıkarır, yine de okurmuş. Yazmaya ve okumaya olan aşkı, gözlerini tamamen yitirdiğinde bile bitmemiş. Gözleri görmez hale gelince, çevresindekilerin yardımıyla yazmaya devam etmiş. Hatta yazarın en üretken çağının bu olaydan sonra başladığı biliniyor. 11 Fotoğraf Çektirmeyi Sevmeyen Sezai Karakoç Diyarbakır kökenli olan Sezai Karakoç; daha çok şiir, deneme, inceleme ve hikaye türünde eserler vermiş yazar ve şairimizdir. En ünlü şiiri Mona Rosa olan Sezai Karakoç’un bilinen en ilginç özelliği fotoğraf çektirmeyi sevmemesi. Günümüz koşullarına baktığımızda, bu özellik bize çok tuhaf gelse de eski zamanlara göre belki de olağan bir seçimdi. Fotoğraf çektirmeyi hiçbir zaman istemeyen Karakoç’un, şu an var olan fotoğrafları ise ondan habersiz çekilmiş. 12 Necip Fazıl Kısakürek Nakşibendi Tarikatındandı Üstad diye nitelendirilen, şair ve yazarımız Necip Fazıl Kısakürek, yaşam öyküsü ile herkesi şaşırtmış ve de kendine hayran bırakmıştır. 30’lu yaşlarına kadar hayattan zevk almayan, arayış içerisinde olan ve boş geçirilmiş bir ömür yaşadı. Daha sonra ise Abdülhakim Arvasi ile tanıştı ve hayatı tamamen değişti. O saatten sonra kendini Allah yoluna adayan Necip Fazıl, Nakşibendi tarikatına geçti ve bundan sonraki hayatını bu şekilde devam ettirdi. Üstad, hayatındaki bu kırılma noktasını O ve Ben isimli kitabında detaylıca anlatmıştır. 13 Feminist Yazar Halide Edip Adıvar Kurtuluş Savaşı sürecinde gösterdiği çalışmalarla kahraman Türk kadınının simgesi olan Halide Edip Adıvar, ilk kadın romancılarımızdan biridir. İlk eşi Salih Bey öğretmen olduğu için, Halide Edip de vaktinin çoğunu okulda geçiriyor ve sürekli okuma fırsatı buluyordu. Yazın hayatına daha sonra başlayan Halide Edip’in eserlerinin çoğunun konusu ise kadın ve kadınların yaşadığı sorunlardan oluşuyor. Feminist bir kişiliğe sahip olan Adıvar, 2 oğluna da çok iyi bir annelik yapamamış. Çünkü okuldaki öğretmenlik görevi ve Milli Mücadele için cephedeki çalışmaları annelik vazifesinden önce geliyormuş. Torununun ağzından dinlediğimiz bir röportajda; Halide Edip’in genellikle asık suratlı ama özünde çok duygusal bir insan olduğunu öğreniyoruz. 14 Bodrum Sürgünü Halikarnas Balıkçısı Bizim Halikarnas Balıkçısı olarak bildiğimiz roman yazarımızın asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlıdır. Bodrum’a olan tutkusu ile tanıdığımız ünlü yazar sanılanın aksine Bodrum’a kendi isteğiyle yerleşmemiştir. İstanbul’da yaşadığı dönemde gazete ve dergilerde yazıları yayınlanmaya başlayan Cevat Şakir, bir gün yazıları yüzünden tutuklanmış. İstiklal Mahkemesine sevk edilen yazara ceza olarak sürgün edilmesi kararı verildi. Sürgün yeri ise Bodrum’du. O tarihten sonra Bodrum, yazarımızın vazgeçilmez tutkusu oldu. Cezası bittikten sonra bile Bodrum’dan ayrılamadı, ailesini de yanına aldırdı ve orada yaşamaya devam etti. Halikarnas Balıkçısı yaşadığı bu süreci, Mavi Sürgün kitabında anlatmaktadır. 15 “R”leri Söyleyemeyen Özdemir Asaf Türk edebiyatının nevi şahsına münhasır şairlerimizden biri olan Özdemir Asaf kelimeleri kullanma ve duyguları dizelere aktarma şekliyle, yazdığı her şiirle yüreklerimize dokunmayı başarmıştır. Asıl adı Halit Özdemir Arun olan ünlü isim, yazın hayatına ilk başladığı yıllarda, dergilerde Özdemir Özden ismini kullanıyormuş. Bunun sebebi ise “r” harfini söyleyememesiymiş. Ancak daha sonra Oktay Akbal ona babasının adını kullanmayı önermiş ve o günden sonra, Özdemir Asaf ismini kullanmaya başlamış. Sempatik tavırlarıyla insanlar üzerinde hep olumlu izlenim bırakan Özdemir Asaf’ın bilinmeyen bir başka özelliği ise gençlik yıllarında Güneşspor adlı bir futbol kulübünde oynamasıdır. Sizlere dünyanın en ünlü yazarları hakkında, muhtemelen daha önce hiç duymadığınız, ilginç bilgileri paylaştım. Bizim Türkler neyse de yabancı yazarların gerçekten de çok garip alışkanlıkları varmış. Mesela Charles Dickens’in boş zamanlarında kimsesizler morgunda durması bana çok garip geldi. Kitaplarını büyük zevkle okuduğumuz yazarların, ne kadar değişik huyları varmış öyle değil mi? Peki ya bu saydıklarımızdan size en garip gelen özellik hangisiydi? Bu Yazı İçin Ne Düşünüyorsun?
O ve Ben adlı otobiyografisinde kaydettiğine göre 25 Mayıs 1905'te İstanbul Çemberlitaş'ta cinayet mahkemesi reisliğinden emekli büyük babası Mehmed Hilmi Efendi'nin konağında doğdu. Babası Mekteb-i Hukuk mezunu ve bazı memuriyetlerde bulunmuş Abdülbâki Fâzıl Bey, annesi Mediha Hanım'dır. Baba tarafından Maraşlı olan Kısakürekoğulları ailesinin kökü Dulkadıroğulları'na dayanmaktadır. Asıl adı Ahmed Necip olan Necip Fazıl okuma yazmayı büyük babasından öğrendi. Çeşitli okullarda kesintili ve düzensiz bir öğrenim hayatı geçirdi. Önce Gedikpaşa'da bir Fransız, sonra aynı yerde bir Amerikan mektebinde, Büyükdere Emin Efendi mahalle mektebinde, Büyük Reşid Paşa Numune, Vaniköy Rehber-i İttihad mekteplerinde okuduktan sonra Heybeliada Numune Mektebi'nden mezun oldu. Aynı yıl Heybeliada Bahriye Mektebi'ne kaydoldu. Burada da beş yıl okudu, ancak diploma alamadan ayrıldı. 1921'de İstanbul Dârülfünunu Felsefe Şubesi'ne yazıldı. Bu öğrenimini de tamamlayamadan kazandığı devlet bursu ile felsefe tahsili için Paris'e gitti. Fakat Paris'te de düzenli bir öğrenci olamadı, kısmen sanat çevrelerinde bulunduysa da kendini daha çok eğlenceye ve bohem hayatına verdi. Türkiye'ye dönüşünde İstanbul ve Anadolu'da bazı bankalarda memuriyet ve müfettişlik yaptı. Bir Fransız mektebinde, Ankara Devlet Konservatuvarı'nda, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde ve Robert Kolej'de çeşitli dersler okuttu. Bu arada felsefe öğrenciliğinden beri girmiş olduğu basın çevresini daha çekici ve eser vermeye daha uygun bir ortam olarak gördüğünden 1942'den itibaren memuriyetlerini bırakıp geçimini yazılarından ve yayıncılıktan sağlayamaya başladı. Son yıllarına kadar Büyük Doğu dergisinin ve Büyük Doğu yayınlarının sahibi ve yazarı olduğu gibi bazı günlük gazetelerde fıkra ve makaleleri de yayımlanmaktaydı. Hemen tamamı Büyük Doğu'da olmak üzere kullandığı takma adları Ne-Fe-Ka, Hi-Ab-Kö, Ha-A-Ka, Adı Değmez, Neslihan Kısakürek, Ahmed Abdülbaki, Prof. Bankacı, Be-De, Ozan, Ozanbaşı'dır. 25 Mayıs 1983'te Erenköy'deki evinde öldü. Büyük ve olaylı bir cenaze töreninin ardından Eyüp sırtlarındaki kabristana defnedildi. "Çille çille üstüne düştü mücevher târihi / Var mı şâir çilleden çıksın Necip Fâzıl gibi" 1403 mısraları Orhan Okay tarafından ölümü için düşürülmüş tarihtir. Sabır Taşı oyunuyla 1940 Cumhuriyet Halk Partisi piyes yarışması birinciliğini kazanan Necip Fazıl Kısakürek için sanat hayatının 50. yıl jübilesi Millî Türk Talebe Birliği tarafından 22 Kasım 1975'te yapıldı. 25 Mayıs 1980'de doğumunun 75. yılı vesilesiyle Kültür Bakanlığı kendisine "büyük kültür armağanı" ve nakdî mükâfat, aynı tarihte Türk Edebiyatı Vakfı da "Türkçe'nin yaşayan en büyük şairi, sultânüşşuarâ" unvanını verdi. Ölümünün ardından Türk Edebiyatı nr. 117, Temmuz 1983, Mavera nr. 80-82, Temmuz-Eylül 1983, Yönelişler nr. 25, Temmuz 1983, Kültür ve Sanat nr. 28-29, Temmuz-Ağustos 1983 dergileriyle Suffe Kültür ve Sanat Yıllığı 1984 birer özel sayı yayımlamıştır. Necip Fazıl, ilk şiir denemesinin Millî Mücadele yıllarında on üç-on dört yaşlarında iken Tercüman gazetesinin edebî ilâvesinde çıktığını ifade eder. Bilinen ilk şiiri ise 1 Temmuz 1923 tarihli Yeni Mecmua'da yayımlanan, daha sonra Örümcek Ağı kitabına "Bir Mezar Taşı" adıyla girecek olan "Kitâbe" başlıklı şiirdir. Bu tarihten başlayarak 1939'a kadar Yeni Mecmua, Millî Mecmua, Anadolu, Hayat ve Varlık dergileriyle Cumhuriyet gazetesinde şiirleri ve hikâyeleri çıkar. Özellikle dönemin seçkin dergilerinden olan Hayat'ta yer alan şiirleriyle dikkati çeker ve hakkında takdir yazıları yayımlanır. İlk şiir kitapları olan Örümcek Ağı ve Kaldırımlar bu yıllarda yazdıklarından seçmeleri ihtiva eder. Kaldırımlar kitabına adını veren uzun şiiri kendisine "Kaldırımlar şairi" olarak şöhret kazandırmıştır. Üçüncü şiir kitabı Ben ve Ötesi ile nesir yazılarının toplandığı Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil de bu yıllarda çıkar. Bu arada oyunculuğuna büyük değer verdiği Muhsin Ertuğrul'un tesiriyle tiyatroya ilgi duymaya başlayan Necip Fazıl'ın ilk tiyatro eseri Tohum 1935'te yayımlanır ve Muhsin Ertuğrul tarafından sahneye konur. Bu tarihten bir yıl kadar önce, kendi ifadesiyle "çocukluğunda ve gençliğinde masal gibi bir rüya ikliminden topladığı karanlık ve karışık haberlerin apaydınlık ve dümdüz gerçeğini verdiğine" inandığı Nakşibendî şeyhi Abdülhakim Arvâsî ile karşılaşmasından sonra sanat anlayışında ve eserlerinde dinî-mistik bir eğilim ağırlığını hissettirmeye başlar. 1936'da memuriyeti dolayısıyla Ankara'da bulunan Necip Fazıl, devrin sathî ve maddeci dergileri karşısına spiritüalist ve estetik ağırlığı olan haftalık Ağaç dergisini çıkarır. 7. sayısından itibaren İstanbul'a taşınan dergi, dönemin meşhur isimlerini bir araya getirmiş olmasına rağmen umulan ilgiyi görmediğinden 17. sayıda kapanır bk. AĞAÇ. Necip Fazıl, daha geniş kitlelere daha kısa zamanda ulaşan tiyatroya ilgisini devam ettirerek tiyatro eleştirmenlerinin olumlu karşılamalarına rağmen seyircinin tutmadığı Tohum'dan sonra 1938'de Abdülhakim Efendi'yi tanımasının mistik ve metafizik bir ürünü olan Bir Adam Yaratmak'ı yazar. Muhsin Ertuğrul'un başrolü oynamasıyla büyük ilgi gören bu piyesin ardından 1942 yılına kadar arka arkaya bazıları şehir tiyatrolarında da sahnelenen oyunlar kaleme alır. II. Dünya Savaşı'ndan biraz önce başlayarak savaş yıllarında fıkra yazarlığı yapan Necip Fazıl önce Haber, ardından Son Telgraf gazetelerinde "Çerçeve" genel başlığı altında yazılar yazmıştır. Bir dünya savaşı çıkmayacağı kanaatini benimseyen Türk basınının bu tutumuna karşı aksi fikri savunan Necip Fazıl bu yazılarının büyük bir kısmını Çerçeve adlı bir kitapta yayımlamıştır 1940. Son Telgraf'ta fıkra yazarlığı devam ederken yeni bir dergi çıkarma teşebbüsüne girer. Siyasî, fikrî, edebî karakterdeki Büyük Doğu 1 Eylül 1943'te çıkar. Değişik boyutlarda, çoğu haftalık, birkaç defa aylık ve günlük gazete olmak üzere Necip Fazıl'ın ölümüne yakın yıllara kadar aralıklarla devam eden derginin son sayısı 5 Haziran 1978 tarihini taşımaktadır. Dönemin mevzuatına göre siyasî yazılarından dolayı zaman zaman kapatılan, toplatılan, takibe uğrayan, bazan da sahibi tarafından yayımı tatil edilen Büyük Doğu çıktığı yıllarda sansasyonel kapak resimleri ve manşetleriyle geniş ilgi görmüştür. Bunun dışında bazı dönemlerinde seviyeli bir fikir ve edebiyat dergisi olduğu gibi dinî yayınların kontrol altında tutulduğu yıllarda okuyucunun bu konudaki ihtiyacını da karşılamıştır bk. BÜYÜK DOĞU. Necip Fazıl, 1950'de Büyük Doğu Cemiyeti adıyla o yıllardaki mevzuata göre siyasî parti kavramıyla eş anlamda bir de siyasî dernek kurmuş, derneğin başkanı sıfatıyla Anadolu'nun birçok şehrinde konferanslar vermiştir. Gerek dergideki yazıları gerek siyasî faaliyetlerinden dolayı değişik iktidarlar devrinde takibata uğramış, hakkında mahkûmiyet kararları verilmiştir. Necip Fazıl'ın kitap ve dergi yayını olarak en verimli devresi 1950'den sonraki yıllardır. Şiir kitaplarını yeniden gözden geçirip yayımladığı gibi yeni tiyatro, senaryo, hikâye, roman, hâtıra, dinî ve tasavvufî eserler, siyasî ve tarihî incelemeleri de bu döneminin ürünleridir. Necip Fazıl, Cumhuriyet'in ilk yıllarında hece vezniyle yazan şairler arasında estetik kaygıları ve metafizik-psikolojik derinliğiyle kendine bir yer edinmiştir. II. Meşrutiyet'ten sonra yaygınlaşmaya başlayan, fakat ses ve nazım şekli bakımından monoton örnekleriyle henüz bir bocalama dönemi geçirmekte olan hece vezni onun şiirleriyle poetik bir değer kazanır. Muhteva olarak da mistik ve metafizik eğilimler, vehim ve sayıklama gibi marazî ve trajik özellikler kendisini döneminin diğer şairlerinden ayırır. Daha ilk şiiri olan "Kitâbe" tekke şiirinden, divan mazmunlarından birtakım çağrışımlar taşımaktaysa da yeni bir eda ve yeni bir ses arayışıyla dikkat çeker. Burada mezar kitâbesinin zaruri olarak çağrıştırdığı ölüm motifi, aşkta marazî bir hassasiyet ve acı bir lezzet, her an bir felâket ve trajediyle ürküten "patetik" hava Necip Fazıl'ın şiirlerinin âdeta değişmeyen temasını teşkil edecektir. Yine aynı yıllarda 1924'te yazdığı, ilk şiir kitabının da adını oluşturan "Örümcek Ağı"nda ise artık deneme devresini aşmış, şiiri form bakımından sağlam bir mimariye ve plastik yapıya kavuşmuş, dil olarak bir soyutlama ifadesi bulmuş, muhteva olarak da psikolojik bir derinliğe erişmiştir. Bu şiir kendi döneminin ilk hececilerinin monotonluğundan, çok belirli duraklarından, alışılmış kafiyelerinden tamamen kurtulmuş, muhteva ile uyumlu bir nazım tekniğine kavuşmuştur. Necip Fazıl'ın şiirlerinin Örümcek Ağı kitabıyla başlayıp Kaldırımlar'da ve daha sonrasında gelişerek devam eden bu özelliklerinde şahsî mizacıyla beraber şüphesiz çağının getirdiği bazı felsefe ve edebiyat akımlarının da izleri vardır. Ahmed Hâşim'in çığırını açtığı sembolist ve empresyonist şiir, psikoloji alanında yeni ufuklar açan Freud'ün sanat sistemlerini de tesiri altına alan şuur altı ve libido teorileri, varlığa ve zaman kavramına yeni bir mâna kazandıran Bergson'un sezgiciliği, hayatın ve insanın yeni bir yorumunu taşıyan egzistansiyalistleri ve özellikle Cumhuriyet'in ilk yıllarında Türk aydınının belirli bir seviyede ilgisini çeken karamsar, bunalımlı ve mistik havasıyla Baudelaire'i bunlar arasında düşünmek gerekir. O ve Ben adlı otobiyografisinde on iki yaşlarında aşırı hissî romanlar ve polisiye romanları okuduğunu, bu yıllarda "marazî bir hassasiyet, acıtan bir hayal kuvveti ve dehşetli bir korku" içinde bulunduğunu yazan Necip Fazıl'ın şiirini açıklamada çocukluğundan getirdiği bu duygularla yukarıda çağın özellikleri olarak belirtilen akımlar arasındaki paralellik de dikkate alınmalıdır. İlk dönem şiirlerinden itibaren eserlerinin çoğunda hâkim olan temaların başında korku gelir. Daha Örümcek Ağı'ndaki "Gece Yarısı", "Boş Odalar", "Ayak Sesleri", "Çan Sesi"nden başlayarak pek çok şiirinde korku âdeta değişmeyen bir laytmotif gibi tekrarlanır. "İçimde damla damla bir korku birikiyor" mısraıyla "Kaldırımlar" hemen baştan sona kadar bir korkunun gelişmesinin poemidir. Bu temanın tabii bir neticesi olarak irreel bir dünyanın ürpertici varlıkları ve bunların doğurduğu duygular da şiirlerine girmiştir Periler, cinler, hayaletler, kâbuslar, anlaşılmayan ayak sesleri, siyah kediler ... Bir döneminden sonra eskiyeni bütün şiirlerini harmanlayarak gruplandırdığı Çile adlı şiir kitabının bazı bölüm başlıkları da aynı duyguları çağrıştırır Ölüm, Korku, Dâüssıla, Ukde, Tecrit ... Necip Fazıl'ın şiirlerinde eşyaya, maddî varlıklara, dış dünyaya bakış tarzı da dikkat çekicidir. Onda bu varlıklar dış görünüşleriyle algılandığı gibi değildir. Eşyanın insanın iç dünyasıyla ilişkisi vardır. Bergson'un sezgi felsefesinin ışığında Necip Fazıl'da eşyaya, objeye karşı zihnî bir sempatinin varlığı düşünülebilir. Böylece "Otel Odaları"ndaki eşyanın, "Ses Geliyor Ormandan" şiirinde ormanın, "Azgın Deniz", "Susan Deniz", "Takvimdeki Deniz"deki denizin, "Bu Yağmur"daki yağmurun ve diğer şiirlerinde kaldırımların, odadaki mangalın, bahçedeki heykelin alelâde obje olmaktan çıkıp şairin iç dünyasıyla özdeşleştiği görülür. Genel anlamıyla spritüalist ve mistik bir şair olan Necip Fazıl'da bu mizacın tabii eğilimi olarak din de ilk şiirlerinden itibaren sürekliliğini kaybetmeyen bir tema halinde ortaya çıkar. Bu tema 1932'de yayımlanan Ben ve Ötesi'ne kadar dönemin biraz da modası olan âşık veya tekke şiiri havasında, özellikle de Yûnus Emre tarzında örneklerle görülür. Abdülhakim Arvâsî'yi tanımasından sonra ise şiirlerine olduğu kadar sanat anlayışına ve poetikasına da belirli bir dinî-mistik görüş hâkim olur. Necip Fazıl, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde şiirin estetiği üzerinde ısrarla duran ve bu konudaki düşüncelerini programlı bir şekilde poetika haline getiren nâdir sanatkârlardan biridir. 1940'lardan itibaren gittikçe gelişen ve yaygınlaşan yeni şiir akımına, özellikle onun ilk temsilcileri olan Garip topluluğuna ilgisiz kalan Necip Fazıl, şiiri dengeli bir duygu ve düşünce muhtevasını kavrayan sağlam bir şeklî yapı, bir estetik form olarak kabul eder. Ağaç ve Büyük Doğu dergilerinde 1936-1943 yılları arasındaki bazı yazılarında Türk şiiri ve kendi çağdaşı olan bazı şairler hakkında fazla derinleşmeyen değer yargılarından sonra ilk defa 1946 Eylülündeki Büyük Doğu'larda "İdeolocya Örgüsü"nde, ütopik bir cemiyet yapısının ayrıntısı içinde birkaç bahis şeklinde yazdığı "poetika"sını 1955'te, uzun zamandır kitap haline getirmediği şiirlerini bir araya topladığı Sonsuzluk Kervanı kitabına bir bütün olarak ilâve eder. Genellikle şiir üzerine olmakla beraber özellikle kendi şiirinin felsefesi olan poetika, şiirin ve şairin hususiyetleri, şiiri meydana getiren unsurlar, şiirin hayatla, toplumla, dinle, devletle ve pozitif ilimlerle ilgisi konularında on dört bölüm halinde kategorik, sistematik ve oldukça uzun bir yazıdır. İlk bahiste şairi alelâde insandan ayırıp "üstün idrak sahibi" ve "ilâhî emanetin temsilcisi" olarak tarif eden ve ona madde, bitki, hayvan basamaklarından sonra insanla Tanrı arasında bir yer veren Necip Fazıl böylece şiiri daha ilk planda mistik bir temele oturtur. Poetikasının bu karakteri metin içinde sık sık geçen "esrar, büyü, tılsım, sır" gibi spiritüel kavramlarla desteklenir. Bütün bahislerde şiir sanatı hakkında tarih boyunca ileri sürülmüş karşıt teorileri telif etme ve bunlar arasında denge kurma eğiliminde olan Necip Fazıl bu dengeyi şiirin mânevî unsurları konularında zaman zaman bozar. Meselâ ona göre şiirin kaynağı, "mimesis" ile dış dünyanın taklidi "tecrit" arasında, fakat tecride daha yakındır. Şiir somut bir planda fakat soyut olanı anlatacaktır. Şiirin ifade usulünde "ince" ve "girift" kavramlarını kullanan Necip Fazıl, böylece yalın ve sathî bir şiirden rafine ve kompleks bir şiire geçişin de temsilcisi olmuştur. Yine poetikada ideal şiir için kullandığı "remzî ve sırrî oluş" da soyutlukla sembolizm arasında bir kavramı düşündürür. Şiirin muhtevasında ise iki esas unsuru, duyguyu ve düşünceyi beraber yürütür. Duygu ve düşünce birbiri içinde eriyecek ve mutlu bir terkibe ulaşacaktır. Ancak bu ulaşmada düşüncenin duyguya yaklaşması yani duygunun üstünlüğü esastır. Şiirin şekli ve muhtevası bahsi de yine bu iki unsurun en mükemmel tarzda terkibini zorlar. Şiirin dış şekli adını verdiği vezin, kafiye ve kıtaların-bölümlerin kuruluşuyla mısraın yapısı iç şekil dediği vezne, veznin gerektirdiği kelimelerin seçimine bağlanır. Kitaplarına almadığı sadece iki zayıf şiirinde aruzu deneyen Necip Fazıl poetikada hece ile aruzu karşılaştırırken heceyi aruzun daha estetik, daha serbest bir tarzı olarak değerlendirir. Kapalı ve açık hecelerin düzenli tertibine dayanan aruza mukabil bu hecelerin her mısrada başka bir zenginlikle yeni bir harmanını arayan heceyi, böylece her mısrada değişen bir aruz kalıbı imtiyazını tercih eder. Bazı şiirleriyle ideolojik bir karakter göstermesine karşılık Necip Fazıl poetikasında toplum-şiir ilişkileriyle ilgili son konuları dışında saf şiirin estetik değerleri üzerinde durmuştur. Tiyatroyu güzel sanatlar arasında bir zirve kabul eden Necip Fazıl'ın oyunları da şiirleri gibi trajik bir karakter gösterir. Şiirlerinde soyut olarak hissedilen korku, dehşet, sıkıntı, vehim, şüphe, yalnızlık gibi duygu ve temalar tiyatrolarında kahramanların kişiliklerinde âdeta somutlaşır. Bu oyunlarda günah duygusu, vicdan azabı, kader-irade, akıl-duygu-sezgi ilişkileri, madde-ruh mücadelesi, bilinmeyenin araştırılması, aklın sınırlarının zorlanması, her şeyin ötesinde bir sır bulunduğu inancı gibi metafizik ve psikolojik problemler işlenmiştir. Tiyatroyu "tezin laf olmaktan çıkıp büyü olduğu yer" olarak benimseyen Necip Fazıl'ın oyunları tezli tiyatro türüne girerse de bunlarda ana fikir eserin güçlü tekniğiyle ve ustalıkla eritilmiştir. Yer yer tesirli ve nüfuzlu bir ifade tarzı, çok defa teatral davranış ve konuşma şekilleri, kahramanlık, âlicenaplık, şeref, izzetinefis gibi duyguların yüceltilmesiyle klasik tiyatrolara yaklaşır. Yazı hayatının ilk yıllarından itibaren şiir ve tiyatro kadar olmamakla beraber hikâye ile de uğraşan Necip Fazıl, 1928 yılında Cumhuriyet gazetesinde çıkan ilk hikâyelerini 1933'te Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil adı altında toplamıştır. Daha sonraki yıllarda bunlara ilâvelerle Ruh Burkuntularından Hikâyeler, Hikâyelerim yayımlanmış, ölümünün ardından dergilerde kalmış olanlarla beraber elli iki hikâyesi Hikâyelerim adıyla bir araya getirilmiştir. Bu hikâyelerden sekizi kumar ve hasta kumarbaz tipi etrafında gelişmiştir ki yazarın Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih oyunuyla konu ve tema ortaklığı gösterir. Diğer hikâyelerinde şiir ve tiyatrolarındaki mekân, fikir ve yapı hâkimdir. Bununla beraber şiir ve tiyatrolarındaki sembolik-alegorik, hatta metafizik ve metapsişik atmosfere oranla hikâyeleri daha gerçekçi bir yapıya sahiptir. Necip Fazıl'ın son yıllarında yazdığı ve roman adı altında yayımlanan iki kitabından Aynadaki Yalan, tamamen ideolojik yapıda ve apaçık tezli bir eser olup İdeolocya Örgüsü ile bu çerçeve etrafındaki yazılarının basit olay ve diyaloglarla romanlaştırılmasından ibarettir. Ölümünden sonra basılan Kafa Kâğıdı ise O ve Ben ile Bâbıâli adlı hâtıra kitaplarının dağınık notlarını ihtiva etmektedir. Bu bakımdan hikâye türündeki başarı çizgisini romanlarında yakalayamamıştır. Sanatkârlığı dışında siyasî ve fikrî yazılarıyla daha yaygın bir şöhret kazanan Necip Fazıl bu açıdan Cumhuriyet döneminin birkaç büyük polemikçi yazarı arasında sayılır. Özellikle yakın dönem tarihi ve daha aktüel konular üzerinde yazdıklarının arkasında adları da zikredilmek şartıyla devrin siyaset, yönetim, basın gibi alanların kişileri hakkında tenkit sınırlarını aşan ağır ifadeler, suçlamalar bulunmaktadır. Polemiklerinden başka fikir yazılarında ve hatta tarihî-fikrî araştırma kategorisine girebilecek eserlerinde esas olan, ilmî disiplin ve metodik düşünce değildir. Fikir ürünlerinin arkasında yer yer bir disiplin bulunmakla beraber bu ölçüleri aşan heyecanlı ve mübalağalı çıkışları belki sistemli fikirlerinden daha fazla itibar görmüştür. Onun din, tarih, felsefe, kültür, edebiyat tenkit vb. konularda arka arkaya sıraladığı bir yığın hadise ve kişi adı vurucu bir üslûpla, belâgat ustalıklarıyla okuyucuyu bir anda cezbetme amacındadır. Bununla beraber bu alanlara genel nüfuzuyla, kişi ve olaylar arasındaki gözden kaçmış ilişkileri yakalayan zekâsıyla etrafında kendisine hayran bir okuyucu kitlesi oluşturmuştur. Necip Fazıl'ın hemen bütün oyunları başta İstanbul Şehir Tiyatroları ve Ankara Devlet Tiyatrosu olmak üzere resmî, özel ve amatör tiyatrolar tarafından birçok defa sahneye konmuş, Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih "Parmaksız Salih" adıyla, 1968, Reis Bey 1988 filme alınmış, Bir Adam Yaratmak da televizyon oyunu olarak gösterilmiştir 1977. Ayrıca senaryo romanlarının bazıları filme alınmıştır. Fon müziği olarak Batı senfonik müziğinden kendisinin seçtiği parçalarla kendi sesiyle altı şiiri ve "Gençliğe Hitâbe"si plak haline getirilmiştir 1976. Eserleri. Şiirleri gibi yazılarını da defalarca yayımlamış ve hemen her defasında az çok değişiklikler yapmış olan Necip Fazıl'ın kitap haline gelmiş eserlerinde birinden diğerine iktibas edilmiş parçalar, özellikle şiir ve hikâye kitaplarında ilâveler ve çıkarmalar bulunmaktadır. Kitaplarının hemen hepsi İstanbul'da basılmıştır. Şiir. Örümcek Ağı 1925, Kaldırımlar 1928, Ben ve Ötesi* 1932, 101 Hadis 1951, Sonsuzluk Kervanı Ankara 1955, Çile* 1962, Şiirlerim 1969, Esselâm -Mukaddes Hayattan Levhalar- 1973, Öfke ve Hiciv 1988. Tiyatro ve Senaryo Romanı. Tohum 1935, Bir Adam Yaratmak* 1938, Künye 1938, Sabır Taşı 1940, Para 1942, Vatan Şairi Namık Kemal 1944, Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih 1949, Reis Bey 1964, Ahşap Konak 1964, Siyah Pelerinli Adam 1964, Ulu Hakan Abdülhamid Han 1969, Yunus Emre 1969, Mukaddes Emanet 1971, Senaryo Romanları 1972, İbrahim Edhem 1978; tiyatrolarından on üçü Kültür Bakanlığı tarafından üç cilt halinde topluca yayımlanmıştır, İstanbul 1976. Hikâye ve Roman. Meşum Yakut 1928, Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil Ankara 1933, Ruh Burkuntularından Hikâyeler 1965, Hikâyelerim 1970, Aynadaki Yalan 1980, Kafa Kâğıdı 1984. Hâtıra. Cinnet Mustatili 1955, Büyük Kapı* 1965, Yılanlı Kuyudan 1970, Hac'dan Çizgiler, Renkler ve Sesler ve Nur Mahyaları 1973, O ve Ben 1974, Bâbıâli 1975. Din-Tasavvuf. Halkadan Pırıltılar 1948, O ki O Yüzden Varız 1961, İman ve Aksiyon 1964, Hazret-i Ali 1964, Peygamber Halkası 1968, Çöle İnen Nur* 1969, Son Devrin Din Mazlumları 1969, Nur Harmanı 1970, Doğru Yolun Sapık Kolları 1978, İman ve İslâm Atlası 1981, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu 1982. Deneme, Fıkra, Siyasî-Tarihî İnceleme. Abdülhak Hamid ve Dolayısiyle Zonguldak 1937, Namık Kemal. Şahsı, Eseri, Tesiri Ankara 1940, Çerçeve 1940, Müdafaa 1946, Maskenizi Yırtıyorum 1953, At'a Senfoni 1958, Büyük Doğu'ya Doğru 1959, Türkiye'de Komünizma ve Köy Enstitüleri 1962, Ulu Hakan Abdülhamid Han 1965, 1970, Büyük Mazlumlar 1966, Türkiye'nin Manzarası 1968, 1973, Tanrıkulu'ndan Dinlediklerim I-II, 1968, Bin Bir Çerçeve I-V, 1968-1969, Vahîdüddin 1968, İdeolocya Örgüsü 1968, Benim Gözümle Menderes 1970, Tarihimizde Moskof 1973, Rapor I-XIII, 1976-1980, Yolumuz, Halimiz, Çaremiz 1977, İhtilâl 1977, Yeniçeri 1977, Sahte Kahramanlar 1984 Necip Fazıl'ın bütün eserleri ve kitap haline gelmemiş yazıları b. d. [Büyük Doğu] yayınları adı altında neşredilmektedir. Kaynak Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
türk yazar ve şairlerin hayatı